Mayıs 03, 2011

ne yapmalı.

turgut, yeni ihtimallerin yorgunluğunu duydu içinde.

şaşkındı, neredeyse tüm uç noktaları görmüş olmasına rağmen kendine üzerinde duracak ve savunacak bir nokta beğenememişti. karar vermek bu kadar kolay olmamalı. kafa karışıklığı değil bu, başka bir şey. bu kadar kolay inanamayız sadece. körü körüne. bize sunulanın dışına çıkıp ne kadar serbestçe düşünebiliyoruz ki. doğru olana bu kadar kolay karar verebilişimiz beni şaşırtıyor. ideallere sahip olmak ne kadar mümkün. neye ne kadar sahip olabiliriz gerçekten? "benim" diye tutunduğumuz şey aslında ne kadar bizim? sahiplenme eğiliminin temelini merak ediyorum. doğuştan gelen bir seziyle mi o oyuncak bebeğe "bennim!" dedik hepimiz küçükken, yoksa bizi yetiştirenler mi - onlar da öyle yetiştirildiği için-, "ı-ıh o senin değil, kardeşin!" diye elimizden aldı o oyuncakları. bilmiyorum. her şeye bir tanımıyla birlikte cevabı da olan psikoloji bilimi buna da bir açıklama bulsun. bulsun ki, kendimi daha fazla mekanik hissedeyim; heyecan tuşuna basınca heyecanlanan, aşk tuşuna basınca aşık olan.

ya da bunlar saçmalıktır ve biz sadece beraberinde bazı sorumlulukları getirdiğini de çok iyi bildiğimizden karar vermeye korkan ahmaklarızdır. her şeyi itip kendimizden soğutup burun kıvırma örtüsünün altına saklanıp kuytu bir yerler bulmaya çalışan korkaklarızdır.
yine de, yeni ihtimaller her zaman yoruyor insanı. can simitleri arıyoruz ihtimaller denizinin orta yerinde. o türlü türlü can simitlerine tutunabilenlere ne mutlu. içeride olabilmek ne kadar güzel.
ben de bunu duydum içimde bugün.

o'nu neden sevmiyorum, var bir de tabii ki canımı acıtıyor.

sevgiyle,

olric.


Hiç yorum yok: