yaşamlarının ta kendisine hapsolmuş insanlar belli ki kendi seçimleriyle hapsettiler kendilerini 3-5 sokaklı iki bakkallı, bir oyun parklı mahallenin içine. göz göre göre, bile isteye kapattılar kendilerini. kendilerine benzer olanların arasında yaşamak istediler. onlardan olmayanları dışladılar. "yerliler"i sevmediler, kabahatlerini buldular. barındırmadılar. kendi yaşam alanlarını oluşturdular ve geçmişlerini yanlarında getirdiler. buradan önceki yaşamlarına ait ufak ayrıntıları taşıdılar yeni hapishanelerine. ve istemedikleri her şeyi dışarıda bıraktılar. sonra o istemedikleri hakkında devamlı atıp tuttular. onlardan olmayan hep kötü olandı. "yılan bile kırcaaliliyle bir çuvala girmek istememiş." efsaneleri yarattılar, sonra bu söylemlerden kendilerine destek yaptılar. sadece kendilerinin "iyi", diğerleri'nin hep kötü olduğu savunma mekanizmaları oluşturdular. oysa onlar diğerleri'ni hiç tanımadı. onlar hakkında sadece büyüklerinden duydukları vardı, dedikodular vardı. bir insana hatasını bulacağım, gözüyle bakarsan hatasını bulursun. bir de bu vardı. ne gözle bakarsak öyle görürüz. nasıl istersek öyle işitiriz, öyle algılarız. az sayıda da olsa gördüğüm tüm küçük yerler sendromu'ndan mustaripler az ya da çok böyleydi ve pursaklar istisna değil.
bir haftalık ankara pursaklar uzay istasyonu macerası bana bebek bezi değiştirmeyi ve kucakta bebek uyutmayı öğretti. bir annenin çocuğunu kimseyle paylaşmak istememesini ve onu herkesten kıskanmasını anlamaya çok yakınım.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder