Ekim 24, 2011

kum gibi.


dün gibi çekip gitme. şehirlere bombalar yağardı her gece. bırak da dolanayım ayaklarına. acımasız olma şimdi bu kadar. sonbahar damlardı damlarımıza. martılar ağlardı çöplüklerde. kum gibi ezip geçme. aydınlansın diye şu kirli yüzler biz durmadan savaşırdık.
her kelimesini içerilerde bir yerlerde hissettiğim. ne kadarı mümkünse, ona yakın. hem çıplak olmak benim suçum değil. yüzümüz kirli, kiminin az kiminin çok. bakakaldığımız, fanatikleştiğimiz, nefret ettiğimiz, görmezden geldiğimiz, acıdığımız, film gibi seyrettiğimiz, ah vah ettiğimiz, müstahak dediğimiz, insan ayırdığımız ve insanı insandan ayırdığımız her an o kire bulanıyoruz ki çamur dediğin temizdir aslında. onca kiri olsa olsa gözyaşları temizleyebilir. ondan ben bu gece martılara eşlik ediyorum. yıkanmak istiyorum derinlemesine, üstüm başım kan kokuyor. ne gördüm ne bildim sanki. hiç. o sayı bu sayı. her gün bir başkası. daha fazla sayı duymak istemiyorum, söylemeyin. saklayın ki, öğrenmediysem yoktur'un arkasına kayıtsızca sığınabileyim. ama yok, çıplaklığıma söz geçiremiyorum. ben nefretimi kendi içimden fitilliyorum, vücut boşluğumda adı konulmamış bir yerlerde kayboluyor. başımı otomobillerden çıkarmıyorum, bağırmıyorum, bağıramıyorum, kornaya da basmıyorum hiç. sadaka veremiyorum. kolay mı vicdan rahatlatmak. silemiyorum ki içimden nasıl sileyim. bir sembole onca anlam yüklemek ne kolay. kazdıkça kazınıyor. derine, daha derine. biraz öksürüğüm var ama öte yandan güçlüyüm ben, tutunabiliyorum. ciğerlerim, siz de sıkı tutunun. soluduğunuz havadan nefret ettiğinizi biliyorum ama zor zamanlar bunlar, bir gün unutacağız. şimdi çöplüğe gidiyorum. camlara çarpan martılara, ezilen kedilere, aç çocuklara, idam iğnelerine, patlayan bombalara, yıkılan evlere, sönen ışıklara inat rahat rahat uyumaya.

Hiç yorum yok: