Temmuz 06, 2014

günlerin köpüğü.

           Hafta içinin hafta dışından ayrılmadığı, her günün beyaz yakalılara özgü dinlenme ve eğlenme hırsının şehirdeki deniz kenarlarını ve meşhur caddeleri dolup taşırdığı vıcık vıcık bir pazar günü olduğu şu günlerde, on beş yıldır zihnimize yer etmiş 'yaz tatili' kavramı bir anda 'işsizlik' denen ne olduğunu bilmediğimiz şeye dönüşüveriyor.

         Şimdi çok geride kalmış bir zamanda, pazar gününün en büyük özelliği banyo günü olmasıydı. Ertesi sabah erkenden okula gidileceğinden annem akşamüstü beni güzelce yıkar, temiz saçlarımı örerdi. Kimse izlemese de televizyonda hep Şahane Pazar açık olurdu ve erken yatmam gerektiği için hiç sonuna kadar izlememe izin verilmezdi. Zaman geçtikçe saçlarım, gözlerim, kulaklarım ve beynime uyum sağlayarak daha çabuk kirlenmeye başladı. Böylece pazar günleri en önemli özelliğini yitirdi. Artık temizlenmek için haftanın bir günü yetmiyordu. Üç günde bir, gün aşırı, her gün derken artık temizlenemiyordum, hiç kimse temizlenemiyordu. Şahane pazarların sonuna gelinmişti.

           Marx'ın tembel damadı Lafargue, suçu kendini kapitalizme köle olarak sunmuş işçi sınıfında bularak 'Tüm bireysel ve toplumsal yoksulluk çalışma tutkusundan doğmuştur' diyor. Bunun karşısına ise, insanın özüne dair gördüğü tembellik hakkını koyuyor. Üretmek ile çalışmanın neredeyse zıt şeyler olduğu, üretmek için değil hayatta kalmak için çalışılması gereken ve çok az çalışmanın herhangi bir şey ürettiği, yaratıcılığın Allah ve Tanrı dahil hiçbir varlıkta mümkün görünmediği bugün, belki de tembellik hakkı için savaşmamız gereken gündür. Çünkü, insanlar pazar günlerini pazar-ertesini düşünerek yaşamamalı, o günlerde kendilerini tatil yapmak ve eğlenmek zorunda hissetmemeliler. Haftasonunu, tatil zamanını iple çekmemeliler. Çünkü, senede iki hafta 'tatil' yapmak için 50 hafta çalışmak ve tatil hayaliyle yaşamak dışında hiçbir şey yapmamak çok korkunç ve çalışmak ile yaşamanın iki zıt kutupta bulunması çok mantıksız. En korkuncu ise saatler, günler, haftalar boyu çalışmaya alışmış insanın 'boş' kaldığı zaman, 'boş' zamanını da en 'verimli' şekilde 'değerlendirme' ihtiyacı hissetmesi, 'boş' vaktinde ne yapacağını şaşırması ve en sonunda 'boşluğundan' sıkılıp düzenli çalışma hayatına geri dönmek istemesi.


           Fotoğraf, İspanya'nın küçük bir liman kentindeki işlerinden kovulduktan sonra yolları bir barda kesişen beş adamın işsizlikle mücadelesinin konu edildiği ve -filmin reklam sloganında da belirtildiği üzere- gerçek bir olaydan değil binlercesinden esinlenilmiş olması muhtemel Güneşli Pazartesiler (2002) filminden. 

           Günlerin iş günü ve tatil günü olarak ayrılmadığı, çalışmaya ve diğer hiçbir şeye mecbur olmadığımız güneşli pazartesiler umuduyla,
           Keyifli pazarlar.

Hiç yorum yok: