
öğleden sonra mahmurluğuyla televizyonun başına geçmiştim ki, yeni başlamış bir filme denk geldim. aklımda film izlemek yoktu, ama takılıp kaldım. iyi de oldu. c'est pas moi, je le jure kötü isimli, güzel bir filmdi nihayetinde. hem kendini izlettirdi, hem çocuk oyuncuların oynadığı çoğu kötü olan filmler arasından sıyrılmayı başardı gözümde.
velhasıl, sorunlu bir çocukluk geçiren léon'u ve hiç barbie bebeği olmamış kırmızı elbiseli kırmızı boyalı evli léa'nın hikayesini izledim durup dururken. o upuzun uzanan uçsuz bucaksız yeşil tarlalarda bisiklet sürmek, kaybolmak, kaçmak isteğini uyandırdı bende adeta. yine çoğu zaman beton apartmanlar dairelerinde bazen asfalt yollarda geçen çocukluğuma üzüldüm.
bir de filmden aklımda kalan tüm sinikliğine rağmen pes etmeyen, yunan filozoflarının deyişlerine kulak verip her şeyini kaybettiğin zaman her seferinde yeniden başlama ihtimalinin varlığına inanan léon'un sarf ettiği en vurucu sözlerden:
"life's not made for me, but I seem to be made for life."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder